Ölüm Geliyorum Demiş!

Yüzlerce görüntülü ve yazılı haberi tarayarak elde ettiğimiz ve şimdiye kadar ne devlet ne de şirket tarafından dile getirilmeyen acı ‘gerçekleri’ paylaşıyoruz. Soma’daki Türkiye’nin en büyük maden faciasının üzerinden altı gün geçti. Hayatını kaybedenlerin sayısı...

Ölüm Geliyorum Demiş! (18 Mayıs 2014)

Yüzlerce görüntülü ve yazılı haberi tarayarak elde ettiğimiz ve şimdiye kadar ne devlet ne de şirket tarafından dile getirilmeyen acı ‘gerçekleri’ paylaşıyoruz.

Soma’daki Türkiye’nin en büyük maden faciasının üzerinden altı gün geçti. Hayatını kaybedenlerin sayısı 301, kurtulanların sayısı ise 486 olarak açıklandı. Arama – kurtarma çalışmalarına son verildi.

Faciayla ilgili bugüne kadar özellikle sosyal medyada çok şey yazıldı çizildi. Çeşitli iddialar ortaya atıldı.

5 gündür tüm haber kanallarını ve sosyal medyayı yakından takip ediyoruz.

İlk günden itibaren devletin ve facianın meydana geldiği maden ocağını işleten şirketin sağlıklı bilgiler vermemesi nedeniyle konu ile ilgili sosyal medyadaki her türlü söylenti rağbet gördü.

Bu 5 gün süresince en doğru bilgileri, faciadan kurtulan işçiler ve faciada hayatını kaybeden madenci yakınlarının verdiklerini düşünüyoruz.

Yüzlerce görüntülü ve yazılı haberi tarayarak elde ettiğimiz ve şimdiye kadar ne devlet ne de şirket tarafından dile getirilmeyen acı ‘gerçekleri’ paylaşıyoruz.

Öncelikle sosyal güvenlik uzmanı Ali Tezel’in sosyal medyadaki paylaşımları kaynak gösterilerek yayılan kayıt dışı işçi, çocuk işçi, Suriyeli göçmen işçiler bilgilerinin doğru olmadığı anlaşılıyor.

Ancak ‘ölü sayısı’ hâlâ tartışmalı. Bölgede yaşayan herkes, can kaybının 500’ün üzerinde olduğu görüşünde.

Facia daha önceki çıkan yangının sonucu

Büyük facianın yaşandığı maden ocağında geçtiğimiz günlerde bir yangın çıkmış. Yangının üstü küllü su ile kapatılmış. Bu karışım oldukça güçlüymüş ama galiba ufak bir yer boş bırakılmış ve oradan hava almaya devam etmiş. Maden ve yangın tam sönmemiş içten içe yanmaya devam etmiş. Sonra yollarına başka yerden devam etmişler ve kömürün sonuna gelmişler, bu yüzden kapattıkları yerin yakınında yandan bir delik açarak devam etmişler kazıya. Açtıkları yer sönmeyen yangının yakınlarında. Yangın hava almış ve karbonmonoksit üretmeye başlamış.

Bir madencinin karısı “maden son 2 haftada sürekli ısınıyordu” demişti ve metan gazı ölçümlerinde belli olmalıydı gazın tehlikeli boyutlara çıktığı. Kazanın nedeni şirketin kapattıkları yeri tekrar açmaları olmuş yani.

Madenci eşlerinin çoğu son günlerde kocalarının “ocak çok sıcak oldu” diye yakındıklarından söz ediyor.

Yangın tam sönmemiş demek ki, oksijenle bulusunca ısınmış maden ve patlamış. ‘Gaz ölçümlerinde çıkmalıydı bu’ diyor. Çıkmış da kazıya devam mı edilmiş, uyarı mı yapılmamış orası belli değil. Çok fazla gaz maskesi çalışmamış. Bazı işçiler gaz maskesi takmayı bilmiyorlarmış, ağızlarına yerleştirmişler. Mahsur kaldıkları yerden (40 kişi) 2,5 saat sonra kurtulmuşlar. Ters havalandırma yapılmış, o sayede nefes alabilmişler. Çalışma koşulları hakkındaki bilgiler ise doğru!  Yemek vermiyorlarmış, yemek parası olarak günlük 3 lira veriyorlarmış. ‘İş güvenliği eğitimi aldınız mı?’ sorusuna ise, işe girdikleri zaman üstün körü savsaklama bir eğitim aldıklarını söylediler.

17 Gündür Uyarıyordu: Felaket Olacak!

Yürekleri dağlayan Soma faciasının nasıl meydana geldiği hâlâ muamma. Ancak kurtulan işçilerin anlattıkları olayın ihmal zincirinin sonucunda faciaya dönüştüğünü ortaya koydu.

Soma Holding’e ait patlayan madende 9 yıldır çalışan Mehmet Ali Dinçer, 140 kişinin bulunduğu H panosundan 6 arkadaşıyla kurtulan madenden canlı çıkan sayılı isimlerden. Olay patlak verdiğinde ocağın en dip kısmındaki H panosunda 142 arkadaşıyla çalışıyordu. Saat 14.50’de yaşanan patlamanın ardından Dinçer, başından geçenleri an an şöyle anlattı:

“Biz en alt galerideydik. Ekip şefi ‘Kablo patlamış, düzenli şekilde çıkışa yönelin.’ dedi. Yürümeye başladık. 10 dakika sonra bir patlama daha oldu. 2,5 kilometre yürüdük. Ana galeriye yaklaştık. Ama biz çıkışa ulaşamadan, yangının dumanı bize yetişti. Maskeleri taktık.”

‘Öleceğiz diye abdest aldık’

“Girişte yangın olduğu için bir süre durduk. Ayak içi diye tabir edilen, kömürün çıkışa yönlendirildiği kısma geçip beklemeye başladık. Ama maskelerdeki oksijen tükendi. Bu sebeple dışarıdan içeriye temiz hava pompalayan sistemin borularını kırarak idareli şekilde nefes almaya çalıştık. Bazı arkadaşlarım oksijen bittiği için maskeleri çıkarıp attı. Ben atmadım. Delip açtığımız temiz hava borusu yetersiz kaldı. Çünkü maskeleri çıkaranlar zehirli havayı solumaya da başladı. 2 saat sonra 142 kişiden 100’ü zehirli havadan bayılıp kendinden geçmişti. Ölme ihtimalimiz güçlendiği için arkadaşlarla yerdeki su birikintisinden abdest aldık. Bir yandan da nefesimi hatta hareketlerimi bile en aza indirerek enerjimi verimli kullanmak istedim. 3 saat kımıldamadan bekledim. Çok az ve yavaş nefes alıyordum. Ancak öleceğiz endişesiyle sağa sola koşturanlar, nefeslerini daha hızlı tüketti. Saatler tükendikçe arkadaşlarım birer birer düştü.”

“Saatler geçtikçe 6 kişi kaldık. Saat 20.00 civarıydı. Eşim ve iki kızım aklıma geldi. Öleceksem de sonuna kadar direnmeye karar verdim. Ama bir süre sonra vücudum hareketsiz kaldığı için uyuşmaya başladı. Şuurumu kaybetmeye başlamıştım. 2-3 arkadaş yanıma gelip iyi misin anlamında işaret yaptılar. Kollarımdan tutup kaldırdılar. İçeriye temiz hava basıldığını anladım. Bu hava değişikliği bize ümit verdi. O an kurtulacağımıza inandım. Sonra yavaş yavaş yürümeye başladık. 50 metre yürüyüp sonra dinleniyorduk. Hepimize bir güç geldi. Madende havanın bir girişi bir de çıkışı var. Yukarıdan havanın geliş ve gidiş yönlerinin ters istikamete değiştirildiğini anladık. Girişe kadar yürüdük. Kirli havanın çıkması için yönlendirilen kısma yürüdük. Artık kurtulacağımızı biliyorduk. Gerisini hatırlamıyorum.”

‘Ölümüm bu madende olacak’ diyordu

Madende gerçekleşen patlama ve yangının sebebi konusunda Mehmet Ali Dinçer’in verdiği bilgiler çok ciddi. Yangında hayatını kaybeden elektrik teknisyeni arkadaşı Ergün Sidal’ın, madendeki elektrik aksamında sorunlar yaşandığını, kabloların trafoların yükünü çekemediği için sık sık arızalandığını faciadan önceki günlerde sürekli olarak gündeme getirdiğine dikkat çekiyor. Sidal’ın olaydan 17 gün önce durumun vahametini çözdüğünü ve maden yönetimine durumu anlatmak için gittiğini belirten Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kablo tertibatının tamamen değişmesi gerektiğini söylüyordu. Her gün gidip, yönetime dil döktü, anlattı. Kavga etti. Ama bir türlü dinlemediler. Yönetime ‘Burada büyük felaket olacak, kimse bunun altından kalkamaz.’ diyordu. Bana da bir defasında, ‘Bir gün ölümüm bu madende olacak, buna yanıyorum.’ diye dertlenmişti. Sidal olayı çözdü; ama kimseye dinletemedi.”

Faciadan 10 gün önce oksijen miktarının azaldığı bir galeride 3 arkadaşıyla çalıştıklarını belirten Dinçer, “Önce fanlar tekledi. Sonra durdu. Biraz sonra yeniden çalıştı. Önemsemedim. Ancak yine durdu. Sonra gözümü hastanede açtım.” diyor. Fanlar arızalandığı için oksijensiz kalan Dinçer, Soma Devlet Hastanesi’ne, 3 arkadaşı da Bergama’daki hastaneye kaldırılmış. Dinçer, “Ben o zaman bunun elektrik sorunuyla bir ilgisinin bulunduğunu düşünmemiştim. Ama elektrik sisteminde sorun olduğu açık” vurgusu yapıyor.

Birçok arkadaşım öldü sanılarak bırakıldı

Kazadan kurtulan işçi arkadaşlarıyla konuştuğunu kaydeden Dinçer, “S panosundaki 140 kişiden kurtulan olmadı. Onların yanlış yönlendirildiğini duydum. Onlara ‘geçici duman’ denilip geri gönderilmiş. Aslında biz daha dipteydik. Onların kurtulma ihtimali daha güçlüydü.” değerlendirmesi yapıyor. Dinçer’in verdiği bir bilgi ise skandalın boyutlarını gözler önüne seriyor. Faciaya ilk müdahalenin yanlış yapıldığını belirten Dinçer, kendilerinin kurtulduğu H galerisinde birçok arkadaşının öldü sanılarak bırakıldığını iddia ediyor:

“Yangından sonra madene ilk giren yetkili, ‘Bunlar için yapacak bir şey yok.’ demiş. Halbuki arkadaşların çoğu yaşıyordu. Sadece bayılmışlardı. Eğer yangından sonra içeri ilk gelenler yanlarında gaz maskesi getirseydi birçok kişi şu an yaşıyordu.”

Firma yetkilisi gelip para teklif etti

Daha önce madende bulunan ve özelleşmeden sonra kaldırılan güvenli odada yedek gaz maskelerinin de bulunduğunu belirten Mehmet Ali Dinçer, “Güvenli odayı kaldırdılar. Maliyeti de insanlığı da düşürdüler. Bu bölge olsa tıpkı Şilili madenciler gibi herkes kurtulurdu. Çünkü birçok kişi gaz maskesi yetmediği için öldü.” diyor. Ölü sayısının saklanmasına da “Herkesin bildiğini milletten neden saklıyorlar?” diye tepki gösteriyor. Dinçer’in açıkladığı bir başka bilgi ise kan donduracak türden: “Madenden çıktığımda firmadan gelip bana 1000 lira vereceklerini söylediler. Bunca ölüm varken para konuşmalarına şaşırdım. Bu insanların bedeli ödenemez.”

Eşimle her gün helalleşiyordum, artık madene tövbe ettim

Mehmet Ali Dinçer’in evinde buruk bir sevinç var. Birçok arkadaşının evine ateş düşmüş çünkü. Dinçer’in eşi Şerife Dinçer, “Onu bize Allah bağışladı. Bunun başka bir açıklaması yok. Kızlarıma Allah acıdı.” diyor. Madencilik hayatının son 9 yılını Soma madeninde geçiren Dinçer, her Sabah kızları Melek ve Melisa’yı öpüp eşiyle vedalaşarak işe gittiğini belirtiyor. Emekliliğine 3 yıl kaldığı halde işi bırakacağını söylüyor:

“Ablam, maden patlayınca, benim için ‘kolu bacağı olmasın ama yeter ki canlı çıksın’ diye dua etmiş. Bu yükü kaldırmak artık mümkün değil. Madene tövbe ettim. Tazminatımı alıp işi bırakacağım. Bunun sonu yok.”

Soma’da Yaşamını Yitiren Maden İşçisinin Yakınları: “Bize Feragatname İmzalatıyorlar”

Soma’daki katliamın sonuçları, iktidar ve şirket elbirliği ile hukuksuzluklarla büyüyor. Ölen işçilerin ailelerine haklarından vazgeçtiklerine dair belge imzalatılıyor

Soma’da madende hayatını kaybeden maden işçisi Ferhat Canbaz’ın eniştesi Ceyhan Şeker Sendika.Org’a konuştu.

Şeker, işçinin annesine iki belge imzalattıklarını, bunlardan birinin cenazenin teslim alındığına dair belge olduğunu, diğer belgenin de feragatname olduğunu söyledi.

Belgenin içeriğini tam olarak bilmediğini söyleyen Şeker, haklarından vazgeçtiklerine dair bir belge olduğunu düşündüklerini belirtti.

Madende ölen maden işçilerinden 28 yaşındaki Kader Yıldırım’ın babası Nevzat Yıldırım, maden ocağı yetkililerinin evlerine geldiğini ve kendilerine bir kağıt imzalatmaya çalıştıklarını anlattı.

Kağıdı imzalamadıklarını söyleyen Nevzat Yıldırım, “Burada ihmal var. Biri kız biri erkek iki çocuğu vardı. Şirket tarafından elamanlar geliyor. Maaşınız yatacak diye imza istiyor. Maaş zaten yatacak. Onun için imza almaya gerek yok ki. Biz bu imzayı atmadık. Bundan tedirginiz” dedi.

Kayıp madenci 23 yaşındaki Süleyman Kandemir’in ailesinin de gergin bekleyişi sürüyor. Süleyman Kandemir’in bir yıl önce evlendiği Özge Kandemir’in 5 aylık hamile olduğunu anlatan gözü yaşlı anne Cemile Kandemir, torununun babasız büyüyeceğini söyledi. Oğlunun bir an önce bulunmasını isteyen anne Kandemir, gözyaşlarının hiçbir zaman dinmeyeceğini dile getirdi.

10 yıllık eşi 38 yaşındaki Ali Yüksel’in madenden çıkmadığını söyleyen Ergül Yüksel, hükümete ateş püskürdü. 8 yaşında ikiz çocukları Furkan ve Betül’ün babalarını merak içinde beklediklerini söyleyen Ergül Yüksel, “Oraya gelenlerin derdi lay lay lom. Bizim derdimiz oradaki yakınlarımızın bir an önce çıkması. Çocuklarım 4 gündür uyumadan bekliyor. Babalarının öldüğünü bilmiyorlar. Gelecek diye bekliyorlar. Yok ettiler eşlerimizi. Denetlemeye geliyoruz dediler, yukarıda yiyip içip madenin içine girmeden gittiler. Bizim eşlerimizi mahsur bıraktılar. İçerde sığınma kafesleri var diyorlar. Sığınma kafeslerinin yapıldığını denetlemelerden sonra söküldüğünü biliyoruz. Millet gelsin görsün diye bir hafta takmak için uğraştık bir hafta da sökmek için uğraştık diyorlar. Denetleme falan yok. Rakamları eksik söylediler” iddiasında bulundu.

Eşinin ölüsüne bile ulaşamadıklarını kaydeden Ergül Yüksel, “Sırf oradan bedava kömür dağıtıyorum diye denetlemediler. Eğer orada bir ihmal olmasaydı benim eşim yanımda olacaktı. Orada büyük bir ihmal var. Devlet madeni gibi denetliyordu diyorlar. Benim yuvamı yıktılar. Ak Parti’ye oyunu verenlere hakkımı helal etmiyorum. Benim iki evladım babasız kaldı. Gideceğim davacı olacağım o ocakları kuranlardan. Yazın bu dediklerimi yazın. İkiz çocuklarıma hem anne hem baba nasıl olacağım ben? Zerre kadar vicdanı olan bunu yapmaz” diye konuştu.

MHP Manisa Milletvekili Sümer Oral ile MHP’li Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün aileleri ziyaret edip, konunun takipçisi olacaklarını söyledi. MHP’li Vekil Oral, ailelere attıkları imzalarda çok dikkatli olunmaları uyarısı yaptı.

“Her şey normal”

Karşı Direniş,  Soma katliamının onay belgesine ulaştı. Patlamanın yaşandığı gün 1. vardiya çıkışında tahkikat defterine “Ana yollar, hazırlık bacaları ve üretim panelleri kontrol edildi, eksiklik görülmedi” yazıldığı ortaya çıktı.

Manisa’nın Soma ilçesinde 5 gün önce meydana gelen maden faciasındaki ihmal skandallarına bir yenisi daha eklendi. Hükümetin ve Soma Kömür A.Ş  yetkililerin ‘iş güvenliğinin alındığı’ söylemine ragmen, KarşıDireniş’in ulaştığı bir belge, katliama nasıl davetiye çıkarıldığını gözler önüne serdi.

Madendeki Ölüm Belgesi

Yüzlerce işçiye mezar olan madene giren Karşı Direniş ekibi, işçilerin özel eşyalarını ve kimliklerini bıraktığı giriş alanını fotoğrafladı.  Her gün, vardiya çıkışı kayıt tutulan tahkikat defterinde yazanlar ise, faicaya göz yumulduğunu kanıtladı.

Yaklaşık 6 bin işçinin çalıştığı ve 24 saatin 3 vardiyaya bölündüğü madende, patlama günü 1. Vardiyanın ‘kontrolü’ için yazılanlar, aymazlığı gözler önüne serdi.

Her Şey Tamammış

Mühürlü ve imzalı maden tahkikat defterine patlama günü şu not düşülmüş:

“Vardiya 1… Ana yollar, hazırlık bacaları ve üretim panelleri kontrol edildi. Tahkikatta herhangi bir eksiklik görülmedi. 13.05.2014 Serdar Güneş”

‘Madende Her Şey Göstermelik’

Katliama davetiye çıkartıldığının tek kanıtı söz konusu tahkikat defteri de değil.

Faciadan yaralı olarak kurutulan işçiler, Karşı Direniş’e yaptığı açıklamada madendeki tüm denetlemelerin göstermelik olduğuna dikkat çekti. İşçiler, “Denetleme yapılmadan bir hafta öncesinde haber geliyordu. Tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra denetlemeden geçiyorduk. Şirket madende iş güvenliği önlemlerini almadı” dedi.

Kan donduran iddialar

Kurtarma faaliyeti için madene giren bir madenci, gaz sensörlerinin kapalı olduğunu fark etti. Burada çalışan işçilere sebebini sordu, “Üretimi yavaşlattığı için kapatıldı” cevabını aldı.

Manisa’nın Soma ilçesinde 301 madencinin hayatını kaybettiği facianın üzerinden 5 gün geçti, ancak olayın meydana geliş sebebi hâlâ netlik kazanmadı.

Kurtarma faaliyetlerine katılan iki madencinin Zaman gazetesinden Mustafa Gürlek ve Tuğba Mezararkalı’ya anlattıkları ise ocakta hayatın ne kadar ucuz olduğunu gösterdi.

İşlerini kaybetmekten korktukları için “İsimlerimizi yazmazsanız konuşuruz” diyen, biri İmbat AŞ diğeri de Soma AŞ’de çalışan madenciler, önemli bir ihmali dile getirdi.

‘Gaz sensörleri çalışmıyordu’

İşçiler, Soma AŞ yöneticilerinin, oksijen sensörlerinden gelen değerlerin normal olduğu yönündeki açıklamasının doğru olmadığını söyledi. İmbat AŞ çalışanı, “Ocağa girdiğimizde gaz sensörleri çalışmıyordu. Madende görev yapan işçilere sensörlerin neden çalışmadığını sordum, üretimi yavaşlattığı için kapatıldığını söylediler” dedi.

Soma AŞ’de çalışan diğer madenci ise “Denetleme yapılacağını bir hafta önceden haber alıyorduk. Ocak içerisinde her şey bir hafta içerisinde mevzuata uygun hale getiriliyordu.” diyerek yerin altındaki pazarlıklara dikkat çekti.

Yerin altında yaşanan can pazarını anlatan İmbat Kömür İşletmeleri AŞ’de çalışan maden işçisi, Soma Kömür İşletmesi’ndeki patlamanın yaşandığı günden itibaren arama kurtarma faaliyetlerine katılmış. Soma’daki her evde kömür acısının dumanının tüttüğüne işaret eden işçi, facianın hemen ardından yaşananları ve çalışmalar sırasında karşılaştıkları manzarayı şöyle anlattı:

“Çalıştığımız maden ocağının hemen yanındaki Soma Maden Ocağı’nda patlamanın meydana geldiği haberini aldık. Çalıştığımız ocağa yakın olması nedeniyle olaya ilk müdahalede İmbat AŞ olarak görev aldık. Arama kurtarma ekibi oluşturuldu. İşletme tarafından 4 gündür yerin altında kalan işçi arkadaşlarımızı kurtarmakla görevlendirildik. İlk gün aşırı ısı nedeniyle ilerleme sağlayamadık. Farklı bir maden ocağında çalışan biri olarak işletmede olması gereken fakat göz ardı edilen eksiklikler dikkatimi çekti. Ocakta oksijen sensörlerinin çalışmadığını gördüm. Patlamadan önce de sensörlerin çalışmadığı ve üretimi aksattığı için etkisiz hale getirilmiş. Sensörler ne kadar geri planda görülse de hayati öneme sahip cihazlardır. Çünkü sensörler ocak içerisinde oksijen miktarını ölçer. Değerler 0,7’yi geçtiği takdirde cihaz otomatik olarak üretimi durdurur. Bu nedenle sürekli çalışması gereken bantlar durmuş ve üretim aksamış oluyor. Oksijen sensörleri çalışıyor olmuş olsaydı facia konusunda önceden haberdar olunacaktı. Ayrıca madenlerde emniyetçiler dediğimiz personeller görev yapar. Her vardiyada en az 60 emniyetçi görev yapıyor. Emniyetçiler patrondan da daha yetkilidir. Çünkü risk gördükleri yerde ocağı boşaltma yetkisine sahiptir. Emniyetçilerin yaptığı ölçümler doğrultusunda kazma vurulur ve ocakta işe başlanır. Emniyetçilerin yaptığı ölçümlerde elde ettikleri bulgular iyi araştırılmalı. Çünkü yer üstündeki kontrol ekibine yapılan ölçümler rapor ediliyor. Ayrıca hayati öneme sahip başka bir hadise ise karbonmonoksit maskelerinin denetimsiz olması. Çünkü kurtarma ekibine katılan arkadaşlar, cesetleri bulduklarında birçoğunun maskesinin takılı olmadığını tespit etmiş. 15 günde bir periyodik olarak kontrol edilmesi gereken maskelerin, otomatik olarak çalışmasını sağlayan iplerin kopuk olduğu anlaşılmış.”

‘Denetimlerden bir hafta önce haberdar oluyorduk’

İşten atılma korkusu sebebiyle ismini vermeyen Soma AŞ’de çalışan maden işçisinin anlattıkları da yer altındaki pazarlığı gün yüzüne çıkarıyor. İşçinin sık sık “İsmimi yazmayacaksınız değil mi?” sorusu ne kadar tedirgin olduğunu gösterdi. Aynı korku Soma’daki bütün madencilerde mevcut. Arama kurtarma faaliyetlerinin ilk ekibinde görev aldığını söyleyen maden işçisi yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Paşa vardiyasında (16 ile 24 saatleri arasındaki mesai) çalışıyordum. Ocağa vardığımda patlama olduğunu söylediler. Ardından  amirin beni görmesiyle birlikte maden ocağına kurtarma ekibine katıldım. İlk etapta yürüme bandında bir arkadaşımızı baygın bir halde dışarı çıkardık. Görüş mesafesinin sıfır olduğu ocak içerisinde arkadaşlarımızın cesetlerini ellerimizle yoklayarak bulduk. Bu şekilde madenden dumanlar arasından 8 kişiyi çıkarttık. Patlamadan yaklaşık 2 saat sonra ocağa verilen hava akışının yönü değiştirildi. Bu da içeride olan işçileri yanılttı. Temiz havanın geldiği yöne doğru yönelen işçiler kirli hava ile karşılaştı. Belki de bu, ölü sayısının artmasına neden oldu.”

‘Sensörleri ölçen cihazların gösterge değerleriyle oynamak mümkün’

Aynı işçi, denetim noktasındaki aksaklıkları şöyle dile getirdi:

“Eğer denetimler zamanında ve mevzuata uygun yapılsaydı bugün bunlar yaşanmamış olabilirdi. Çünkü denetimlerden bir hafta önce müfettişlerin ocağa geleceğinden haberdar oluyorduk. Bu şekilde ocak içerisindeki tüm işleyiş mevzuata uygun hale getiriliyordu. 5 yılı aşkındır bu madende çalışıyorum. İçerisinde uygulanması gereken ‘acil eylem planı’ hiçbir zaman hayata geçirilmedi. Maden ocağındaki işçiler ton başına göre prim alıyor. Bu sebeple adeta yarış atı gibi kullanılıyoruz. Maden içerisindeki sensörler, kağıt üzerinde normal çalışır. Ancak uygulamada farklılıklar olabiliyor. Ocağın içerisindeki oksijen, metan ve karbon değerlerine yönelik uyarılarda bulunan cihazların gösterge değerlerinde oynama yapılabiliyor.”