10 Yaşına Basan Facebook’un Çok İlginç Kuruluş Öyküsü

Kamil Eryazar 4 Şubat 2004’te Mark Zuckerberg tarafından Harvard’daki yurt odasından okul arkadaşları çapında başlatılan site bugün dünya çapında 1 milyar 230 milyon kullanıcısı olan ve piyasa değeri 100 milyar doları aşan dev bir sosyal ağa dönüştü. Facebook’un, 20...

10 Yaşına Basan Facebook’un Çok İlginç Kuruluş Öyküsü (5 Şubat 2014)

Kamil Eryazar

4 Şubat 2004’te Mark Zuckerberg tarafından Harvard’daki yurt odasından okul arkadaşları çapında başlatılan site bugün dünya çapında 1 milyar 230 milyon kullanıcısı olan ve piyasa değeri 100 milyar doları aşan dev bir sosyal ağa dönüştü.

Facebook’un, 2004 yılında Amerika’da Harvard Üniversitesi’nde okuyan Mark Zuckerberg adındaki bilgisayar programı yazılımı meraklısı bir gencin, sevgilisi tarafından terk edildiği gün girdiği bunalım sonucu kurduğu “facemash.com” ile başladığını sanırım çoğu kişi duymuştur.

Mark Elliot Zuckerberg, diş hekimi bir baba ve psikolog bir annenin tek çocuğu olarak 1984 yılında dünyaya gelmiştir. İlk programını 10 yaşındayken yazmıştır. Lisedeki başarılı notlarıyla Amerika’nın en saygın üniversitelerinden Harvard’a girmiştir.

Mark çok zeki olmasına karşın, bir o kadar da içine kapanık, utangaç “asosyal” bir gençtir! Daha okuldaki ilk yılında tanıştığı kız arkadaşı, “kod”layarak yaptığı sıkıcı konuşmalarından bunalınca Mark’ı terk eder. Mark da bunu hazmedemez. Hemen o gece bilgisayar başına geçip, önce bloğunda, bırakıp giden kız arkadaşı hakkında olur olmaz şeyler yazar. Sonra da ‘dikkat çekmek’ amacıyla çılgın bir site kurup, okuldaki kız öğrencileri fotoğrafları ile birlikte karşılaştırmalı olarak “hangisi daha güzel?” diye erkek öğrencilerin oylarına sunar.

“Facemash” adını verdiği site, görünürde bir ‘kadın düşmanlığı’ yaratmakla suçlansa da, öğrenciler arasında inanılmaz ilgi görmüştür. O kadar ki, Harvard’daki internete erişim sistemi bir gecede çökmüştür! Yapılan araştırmada, bu yaramaz çocuğun aynı zamanda öğrencilerin fotoğraflarını araklamak için, üniversitenin veri tabanını hack’lediği de ortaya çıkar. Disipline verilir ve 6 ay okuldan uzaklaştırma cezası alır. Bir daha da okula dönmez zaten.

Mark’ın rastlantısal bu başarısını duyan ve aynı okulda okuyan, zengin bir ailenin çocukları, aynı zamanda Harvard kürek takımının yıldızları Cameron ve Tyler Winklevoss adındaki ikiz kardeşler, kendisini ile tanışıp, benzer bir projelerinden söz eder ve iyi bir yazılımcıya gereksinimleri olduğunu söylerler.

Arkadaşlarının bu fikirlerinden de etkilenen ve de ‘esinlenen’ Mark, diğer bir okul arkadaşı Eduardo Saverin’in verdiği bin dolarlık parasal destekle, bu kez “TheFacebook.com” adıyla daha çok özellik ekleyerek geliştirdiği yeni bir site kurup, yayına geçer.

“Tıklanma” ve üyelik sayısıyla birlikte ilgi daha da artınca, Harvard’dan sonra Yale Üniversitesi, ardından da diğer üniversiteler sisteme dahil edilir.

Bu arada Mark Zuckerberg, Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in Harvard’da verdiği bir konferansta karşılaştığı iki kız aracılığıyla, efsanevi mp3 müzik paylaşım sitesi Napster’in kurucusu Sean Parker ile tanışır. Sonradan şirketinin ortakları arasına da girecek olan Parker’ın, Facebook’un bir yatırım aracı olarak pazarlanmasının önünü açtığını söyleyebiliriz.

Gerçekten çok ilginçtir, kendi mp3 müzik paylaşım sitesi “Napster” i de, kız arkadaşının Lakros takımının kaptanıyla kaçması sonucu girdiği bunalım ve kıskançlık krizi sonrası oluşturan Sean Parker, Mark Zuckerberg’i yatırımcılar ile tanıştırır. İnsan bir an, ister istemez, (Ali Atıf Bir’in benzetmesiyle) bu ‘inovasyon’un “testosteron” hormunun motivasyonuyla bir ilgisi olup olmadığını düşünmeye başlıyor! Başındaki “the” sözcüğünün atıp “facebook” olarak daha sadeleştirilmesini öneren Parker, ‘pazarlama’ya yönelik diğer bazı önerileriyle de ‘markalaşmaya’ katkı sağlar.

Facebook 18 ay gibi kısa bir sürede, Amerika’nın en büyük arkadaşlık sitelerinden biri haline gelince, zaten yatırımcıların da ilgisini çekmeye başlar. Zuckerberg, Parker’ın da yol yöntem göstermesi ile 18 ay önce sevgilisi Erica’nın kendisini terk etmesine tepki olarak kurduğu sitenin bir bölümünü Wall Street yatırımcılarına 60 milyon dolara satar.

Biri çok zeki yazılım canavarı ama toplumsal yanı zayıf, içe dönük, diğeri aynı zamanda girişimci ruhlu, toplumsal yanı güçlü dışa dönük iki kafadar Mark ve Sean’ın yolları kesişince, projeye baştan beri parasal destek sağlayan ve finans yönetimini üstlenen Eduardo Saver, birtakım ayak oyunlarıyla şirketten dışlanır.

Daha sonra Avrupa’daki üniversitelere açılım, üniversiteler dışında önce lise öğrencilerine daha sonra toplumdaki herkese ve dünyaya açılım…

Ve bugün Facebook fenomeninin, sadece 10 yılda tüm dünya toplumsal yaşamında geldiği noktayı ve konumunu biliyorsunuz zaten…

1 milyar 230 milyon kullanıcısı olan ve 2012 yılında 1 milyar dolara görsel paylaşım sitesi Instagram’ı da bünyesine katarak piyasa değeri 100 milyar doları aşan, 2013’te gelirleri yüzde 55 artarak 7,87 milyar dolara ulaşan, patronu Mark Zuckerberg’e de 10 yılda tam 31 milyar dolar kazandıran dev bir sosyal ağ.

Paylaşılamayan bir başarı…

‘Fikir’lerden ‘nemalanmaya’ gelince ve söz konusu kapitalist toplumda zenginleşerek ‘farklılaşma’ olunca, başarı paylaşılamamaya başlar. Eski dostlar bir anda düşman olurlar. Fikirlerinin ‘çalındığını’ öne süren Winklevoss ikizleri, Zuckerberg ve Facebook aleyhine sonradan açtıkları 65 milyon dolarlık davayı kazanmışlar, hatta yeni bir dava daha açmışlardır. Diğer bir ‘mağdur’ olduğunu öne sürüp, şirket ilk kurulduğunda finans işlerini yürüttüğünü ama Facebook’un kurucuları arasında adının yer almadığını söyleyerek başka bir platformda hukuk savaşı başlatan, Mark’ın daha en baştaki yakın arkadaşı Eduardo Saverin de açtığı davayı kazanmış ve adını “Facebook’un kurucuları” arasına yazdırmıştır.

Facebook’un bugün toplumsal bir fenomen haline gelmesini sağlayan, kendisinden önceki diğer arkadaşlık sitelerinden farklılaşmasını sağlayan ve bugünkü başarısını getiren “sihirli bir formül” özelliğindeki yeni ve yaratıcı yanı neydi?..

‘Kırık bir kalp’, bütün dünyada insanların toplumsal yaşamını nasıl değiştirdi?

Mark Zuckerberg’in kendi ağzıyla söylediği gibi, oluşturulan “profil”lere sadece ‘izin’le girilebilmesi, kişilerin arkadaş olma isteği gönderebilmesi ve kendi arkadaşlarını ‘ekleyebilmesi’, toplumsal yaşantılarına ilişkin güncel düşünce, bilgi ve fotoğrafları paylaşabilmesi (“ne düşünüyorsun?”), aslında msn’de de olan mesajlaşma ve ‘poke’leme (dürtme) gibi özelliklerdir. Bugün anasayfasında jenerik slogan olarak yer alan, “Facebook, tanıdıklarınla iletişim kurmanı ve hayatında olup bitenleri paylaşmanı sağlar” sözü her şeyi özetlemektedir.

Bilgisayar yazılım, html kodlama, vb. teknolojik bilgi gerektirmeden, bir anlamda herkesin ‘kendini gösterebileceği’, kullanımı son derece kolay, kişisel bir web sitesi oluşturabilme olanağı sunulmuştur. Böylece insanların oturduğu yerden, fazla bir çaba harcamadan “sosyalleşmesinin” de yolu açılmıştır. En önemlisi de “ücretsiz” ve herkese açık network sistemi sayesinde, yılların yaşamsal koşullarında birbirlerinin izlerini kaybetmiş “eski arkadaşların” da sözde birbirlerine kavuşmasını sağlamasıdır. Diğer bir özelliği de, ”Sosyal Ağ” (The Social Network) filmindeki canlandırma sahnesinde olduğu gibi, Mark’ın yanına gelen okul arkadaşının, “şu kızı tanıyor musun, erkek arkadaşı var mı, çıktığı ya da konuştuğu bir çocuk var mı?” soruları üzerine, Arşimet edasıyla “buldum buldum!” diye sınıftan fırlayarak gidip sisteme eklediği “kişisel statü” göstergesidir. Hani şu meşhur “ilişkisi var”, “ilişkisi yok”.