Türkiye’yi Yakın Gelecekte Neler Bekliyor?

Financial Times, Economist ve Wall Street Journal, Türkiye’nin yakın geleceğine ilişkin değerlendirmelerinde çok da iyimser olmayan bir tablo çizdiler. Uluslararası ekonomi ve siyasal gözlemciler, ‘kırılganlığa’ dikkat çektiler. Financial Times gazetesi “‘Kırılgan&#...

Türkiye’yi Yakın Gelecekte Neler Bekliyor? (10 Eylül 2013)

Financial Times, Economist ve Wall Street Journal, Türkiye’nin yakın geleceğine ilişkin değerlendirmelerinde çok da iyimser olmayan bir tablo çizdiler. Uluslararası ekonomi ve siyasal gözlemciler, ‘kırılganlığa’ dikkat çektiler.

Financial Times gazetesi “‘Kırılgan’ Türkiye, ABD’nin Suriye Konusundaki Tutumuna Saldırıyor” başlıklı haberinde Türkiye’nin Obama yönetiminin “sınırlı” müdahale planlarından duyduğu “derin hayal kırıklığını” belli ettiğini kaydetti.

ANKA Ajansı’nın haberine göre, Türkiye hükümetinin Obama yönetiminin Suriye’ye sadece “sınırlı” bir müdahale kararından duyduğu “derin hayal kırıklığı” Batı’da artan haber ve yorumlara konu oluyor. Financial Times gazetesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Peki Batı nerede?. Şu ana kadar ne yaptı?” eleştirilerine dikkat çekerken Erdoğan’ın “şimdiye kadar argümanlarıyla Washington’u ikna edemediğini” yazdı.

İngiliz Financial Times gazetesi “‘Kırılgan’ Türkiye, ABD’nin Suriye Konusundaki Tutumuna Saldırıyor” başlıklı haberinde “Suriye’deki iç savaşın etkilerine çok açık bir ABD’nin müttefiki” olarak nitelediği Türkiye’nin Obama Yönetiminin “sınırlı” müdahale planlarından duyduğu “derin hayal kırıklığını” belli ettiğini kaydetti.
Bu bağlamda Başbakan Erdoğan’ın “kararsızlıkları” nedeniyle NATO müttefiklerine “saldırdığını” ve Kosova gibi bir müdahale istediğine dikkat çekerek Erdoğan’ın Suriye’de yüz binlerce kişinin öldürüldüğüne işaret ederken sarf ettiği “Peki Batı nerede? Şu ana kadar neler yaptı?!” sözlerini de aktardı. FT şu düşünceleri dile getirdi:

“Sayın Erdoğan bölgede ABD’nin kilit bir müttefiki. Türkiye’nin Suriye ile 900 kilometrelik bir sınırı var ve NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip. Ancak Türk Başbakanı, aynı zamanda kıskanılmayacak bir ikilemle karşı karşıya. Sadece Esad’a karşı kuvvetli bir kampanya yürütmüyor, aynı zamanda can kaybına yol açan bir dizi olayın gösterdiği gibi ülkesi, yan etkilere de kırılgan.”

“TÜRKİYE’NİN SÖYLEMLERİYLE GELİŞMELERİ ETKİLEME KABİLİYETİ ARASINDA UÇURUM VAR”

Buna karşın “Ancak Ankara şimdiye kadar argümanlarıyla Washington’u ikna edemedi” diyen gazete, analistlerin “Sadece Türkiye’nin söylemleriyle gelişmeleri etkileme kabiliyeti arasında bir uçurum bulunmuyor, aynı zamanda ülkenin çaresizliği ile Suriye’deki krizin artan olumsuz etkileri arasında da bir uçurum var” gibi değerlendirmelerine de dikkat çekti.
FT, haberinde “bir Türk yetkilisi”nin “Genel olarak Türkiye, çok zor bir durumda. Bu nedenle ki Suriye’ye gelince çok açık sözlüyüz ve aktifiz Müdahale olmadan bile çok kırılganız. Görünürde bir çözüm olmadan krizin devam etmesi, durumu her geçen gün daha kötüleştirecek. Uluslararası toplum, durumu daha da zorlaştırmamalı, herhangi bir müdahale veya yanıt sadece kosmetik olmamalı” uyarısını da yansıttı.

“SORUNLARI KORKUTUCU, ESAD’IN SCUD’LARI ANKARA’YI VURABİLİR”

Türkiye için “Ülkenin sorunları korkutucu” diyen gazete, Türkiye’nin şimdiden yarım milyon Suriyeli mülteciye barınak sağladığına, Reyhanlı saldırısı gibi sınırda olayların yaşandığına dikkat çektikten sonra Esad rejiminin elindeki en gelişmiş Scud füzelerinin Ankara’yı vurmaya yetecek 700 kilometrelik bir menzilinin olduğunu vurgularken NATO tarafından Türkiye’ye konuşlandırılan Patriot bataryalarının ise bu tür füzelerin karşısında sadece “sınırlı” bir güvence sağladığının altını çizdi.
Suriye kaynaklı baskınlar olasılığının Türk ekonomisine de yardımcı olmadığını da öne süren gazete, bu çerçevede liranın hızlı değer kaybına işaret etti ve anketlere dayanarak Türk kamuoyunun olası bir Suriye müdahalesine net bir biçimde karşı oluşunun da Erdoğan için sıkıntı yarattığını öne sürdü.

Haberde Türkiye’nin Suriye’ye karşı bir koalisyona katılmaya hazır olduğunu bildirmiş olsa da Türk ve uluslararası yetkililerin, Ankara’nın yakında gerçekleşebilecek bir saldırıda doğrudan bir rol oynamasının beklenmediğini söyledikleri belirtilirken de olası bir ABD müdahalesinin muhtemelen denizden atılacak füzelerle sınırlı kalacağı kaydedildi.

ECONOMIST’E GÖRE, ‘TÜRKİYE EN KIRILGAN EKONOMİLER LİSTESİNDE ZİRVEDE’

İngiliz Economist dergisi ‘en kırılgan gelişmekte olan ekonomiler’ listesi hazırladı. Türkiye listede ilk sırada yer aldı.

T24’te yer alan habere göre, Türkiye büyük cari işlemler açığı, kısa vadeli dış borçu ve hızlı kredi büyümesi gibi faktörler nedeniyle yükselen piyasalar arasında “en kırılgan” ülke ilan edildi.

İngiliz Economist dergisince hazırlanan ve sermaye girişlerinin aniden durması durumunda hangi yükselen piyasaların daha riskte olacağını ölçen bir endeks derginin son sayısında yayımlandı.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 26 ülkeyi kapsayan endekste cari işlemler açığı, kredideki büyüme, kısa vadeli brüt dış borcun ve dış borç ödemelerinin rezervlere oranı ile finansal açıklık olmak üzere, dört kriter dikkate alındı.

“Sermaye girişlerinde ani bir duruş, halen yükselen piyasaların çoğu için bir kaygıdır. Bazı ülkeler, diğerlerinden daha kırılgan”, diyen Economist, en yüksek riskin 20 olarak ölçüldüğü endeksinde trafik ışıklarından esinlenerek ülkeleri, “kırmızı, sarı ve yeşil bölgeler” olarak ayrıldı.

TÜRKİYE’Yİ KOLOMBİYA ve GÜNEY AFRİKA İZLİYOR

Economist’in endeksinde dikkate alınan 26 yükselen piyasa arasında “en kırılgan” olarak Türkiye ilan edildi. 18 puan verilen Türkiye’yi 13 puan ile Kolombiya ve Güney Afrika izliyor.

“En büyük risk” içinde olan ülkelerin sıralandığı “Kırmızı Bölge”de ayrıca 12 puan ile Arjantin, Brezilya, Ukrayna ve Venezüella da yer alıyor. “Sarı Bölge”de ise aralarında Hindistan, Meksika, Mısır ve Pakistan’ın bulunduğu 14 ülke sıralanırken “Yeşil Bölge”deki beş yükselen piyasa arasında en az kırılgan olarak Çin ve Rusya ilan edildi.

Economist endekse ilişkin değerlendirmesinde Çin ile ilgili olarak cari işlemler fazlası ve büyük rezervlerine dikkat çekerken Türkiye konusunda ise “Kırmızı bölgedeki tüm ülkeler kırılgan gibi gözüküyor ama Türkiye, listenin başında” dedi. İngiliz dergisi Türkiye için şunları da yazdı:

“GSYH’nın yüzde 6’sını aşan bir cari işlemler açığı var, kısa vadeli dış borcu ve borç ödemeleri ise, kullanılabilir rezerv varlıklarının yüzde 150’sinin üzerinde ve kredi 2009 yılından beri endekste yer alan diğer yükselen piyasalardan daha hızlı büyüyor. Türk lirası, bu yılın başlarından bu yana dolara karşı yüzde 13’den fazla düştü ve daha fazla batabilir.”

HAZİRAN’DAN BU YANA TÜRKİYE ZATEN GÖZDEN DÜŞMÜŞTÜ

Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) yabancı finans kaynaklarına olan bağımlılıklarından ötürü aralarında Türkiye, Polonya, Romanya ve Fas’ın da yer aldığı ülkeleri en kırılgan gelişen piyasalar arasında sıralamıştı.

Bloomberg’de yer alan habere göre, ABD’li Uluslararası Finans Enstitüsü, Türkiye’yi en kırılgan gelişen ülkeler arasında sıralamıştı.

Washington merkezli küresel ihracat finansmanı grup yayımladıkları raporda 2014 yılına ilişkin gelişen piyasalar sermaye akışı tahminlerini 2009’dan bu yana en düşük seviye olan 1.11 trilyon dolara düşürmüştü.

Kurumun 2013 yılı tahmini ise 2012 yılının yüzde 3 altında olan 1.15 trilyon dolar olarak belirlenmişti.

IIF analisti Felix Huefner, son dönemde yaşanan gelişmeler gelişen ekonomilerin büyümelerinde ivme kaybına yol açtığını, bu yüzden de yatırımcıları paralarını ülke dışına çıkarmaya başladılar diye belirtmişti.

Raporda, Türkiye, Romanya, Polonya ve Fas büyük ölçüde dış finansal kaynak ihtiyaçları olan ülkeler olarak öne çıktığı ve yabancı finansal akışın kesilmesi durumunda bu ülkelerin ciddi likidite sorunları ile karşı karşıya kalacakları bilgisine yer verilmişti.

TÜRKİYE EKONOMİSİ HER YANDAN BASKI ALTINDA!

Wall Street Journal’de bugün Joe Parkinson ve Emre Peker ortak imzası ile yayınlanan haberde, Türkiye ekonomisinin dört bir yandan baskı altında olduğuna dikkat çekildi. Haberde şöyle denildi:

Dört ay önce, Türk varlıklarının yatırım yapılabilir seviye kredi notu alması ve yeni zirvelere ulaşmasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dünyanın Türk ekonomisine hayran olduğuyla övünüyor, yakında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında olacağını söylüyordu.

Ardından ABD, gelişmekte olan ekonomilerdeki büyümeyi finanse etmeye yardımcı olan parasal teşviki azaltmaktan bahsetmeye başladı.

Diğer taraftan yatırımcılar Ankara’nın yabancı sermaye konusunda giderek daha düşmanca bir hal alan sözlerinden, Başbakan’ın hükümet karşıtı protestoculara verdiği sert yanıttan ve son olarak ABD’nin komşu ülke Suriye’ye saldırma olasılığından ürkmeye başladı.

Sonuç olarak Mayıs ortasında rekor yüksek bir seviyeye ulaşan Borsa İstanbul o zamandan bu yana üçte birlik bir kayıp gösterdi, lira rekor düşük seviyelere geriledi ve tahvil getirileri iki katına çıkarak yüzde 10’a ulaştı. Milyarlarca dolar ülkeden çıkarken, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası net rezervlerinin yüzde 15’inden fazlasını harcamasına rağmen kurdaki değer kaybının önüne geçemedi.

İki yıl önce yaşanan benzer bir endişeye oldukça benzeyen gerileme dönemi, hükümetin geçmişte hep ani yükseliş ve düşüşler gösteren ekonomiyi artık değiştirdiği iddiasını zayıflatıyor. Bu durum, Erdoğan’ın 10 yıllık görev süresini uzatma hedefini de tehdit ediyor.

Burgan Bank’tan baş Türkiye ekonomisti Mert Yıldız, “Türkiye’nin piyasanın gözbebeği olarak görüldüğü günler sona erdi ve hükümeti zor zamanlar bekliyor,” dedi. Yıldız, “Türkiye ya sert bir krizden ya da durgunluk gibi hissedilen yıllarca sürecek bir yavaş büyüme sürecinden geçecek.” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin tersine dönen kaderi, küresel mali krizi bile büyük ölçüde hasar görmeden atlattığı son 10 yıla tam bir tezat oluşturuyor. Bu sürede, 100 milyar dolarlık yabancı sermaye dalgası inşaat ve tüketici harcamalarında müthiş bir canlanma sağlamıştı.

Nominal açıdan bakıldığında, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana GSYH yıllık ortalama yüzde 5 arttı. Kişi başına gelir ise üç katına çıkarak 10.000 doları geçti, bu da Erdoğan’ın üst üste üç seçimi de kazanmasını ve oylarını her seferinde artırmasını sağladı.

Ekonomiye ilk büyük darbe 2011 yılında geldi. Ülkenin cari işlemler açığı kredi destekli tüketici harcamaları sonucu 78,4 milyar dolara, yani GSYH’nın yüzde 10’una, çıkarak rekor bir seviyeye yükseldi.

Türkiye’nin kısa vadeli dış borcunu geri ödeyemeyeceğine yönelik endişeler liranın büyük bir satış görmesi ve dolar karşısında yüzde 20 değer kaybetmesine neden oldu. Bu düşüş ise çift haneli enflasyonu beraberinde getirdi ve akabinde Merkez Bankası’ndan gelen yanıt geçen yıl büyümede sert bir düşüşe neden oldu. 2011’de yüzde 8,8 olan büyüme geçen yıl yüzde 2,2’ye geriledi.

Türk varlıkları şu an yeniden rekor düşük seviyelerde geziniyor. Lira bu seneki yüzde 17’lik değer kaybı ile Hindistan, Brezilya ve Endonezya’nın yanında, gelişmekte olan piyasalar arasında en kötü performansı gösteren kurlardan biri oldu. Politikacıların faiz oranlarını yükseltmeyi reddetmemesi ve ABD’nin Suriye’ye saldırma olasılığının artmasıyla, lira Perşembe günü dolar karşısında yüzde 2,08 seviyesine düşerek yeni bir rekora imza attı, günü ise 2,07’den kapattı.

Bu kayıplar ithalat ve yabancı sermayeye bağımlı haldeki ekonominin dengesizliklerini gözler önüne seriyor ve uzmanlar bunun Türkiye’yi çok tehlikeli şekilde ağır bir düzeltmeyle karşı karşıya bıraktığını söylüyor.

IMF son açıkladığı raporda “Küresel likiditenin kesilmesi ya da risk iştahının bozulması halinde ekonomi keskin bir düzeltmeden geçmek zorunda kalacaktır,” şeklinde uyardı. Morgan Stanley  Haziran ayında açıkladığı bir raporda, Türkiye’nin yabancı finansmanın çıkmasına karşı en kırılgan beş ekonomi arasında gösterdi.

Yabancılar ülkeden hali hazırda korkup kaçıyor. Abu Dabi’nin Türkiye’deki 12 milyar dolarlık kömür santrali projesi Ağustos ayında “başka harcama öncelikleri” olduğunu söylemesiyle şimdilik rafa kalktı.

Düşüşler reel ekonomiyi de vuruyor. TÜİK’in verilerine göre, tüketici güveni Ağustos ayında altı aydan bu yana aylık bazda en sert düşüşü gösterdi.

Türkiye’nin en büyük hazır giyim imalatçısı Altınyıldız’ın satışları ilk çeyrekte bir yıl önceki döneme göre yüzde 23 düşerken ülkenin en büyük otomobil üreticisi Tofaş, 29 Ağustos’ta bu yılki satış hedeflerini tutturamayabileceği uyarısında bulundu.

Elektronik ve beyaz eşya perakendecisi Aktürk’ün sahibi Akil Türkoğlu, “İnsanlar tedirgin oluyor, net olmayan ekonomik ve siyasi durumlar piyasayı etkiliyor,” dedi. Türkoğlu, “Doların lira karşısındaki yükselişi bize fiziki olarak yansıdığı gibi psikolojik olarak da önümüzdeki günlerdeki iş potansiyelini düşürüyor,” dedi.

Erdoğan’ın seçimlerde karşısına çıkacak en büyük tehdit ise dindar düşük ve orta sınıf seçmenlerden geliyor. bunlardan biri olan Ekrem Karagüdekoğlu AKP’yi bıraktığını çünkü istikrarlı büyüme sağlamakta başarısız olduğunu belirtti.

İstanbul Sirkeci’de elektronik eşya tamiri ve teknik destek dükkanı bulunan Karagüdekoğlu, “Bu ekonomi kimsenin medar-ı iftari değil, sadece göz boyama,” dedi. Karagüdekoğlu, “Şu an ben geleceğe ümitle bakmıyorum.” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin önde gelen anket kuruluşlarından MetroPoll, iktidar partisi için Aralık 2011’de yüzde 52 ile zirve yapan desteğin Temmuz’da yüzde 43’e düştüğünü belirtti.

Bu yılın başında, ekonominin 2012’de yaptığı yumuşak inişteki başarısından ötürü The Banker dergisinden ödül alan TCMB Başkanı Erdem Başçı, son döviz kurundan “rahat” olduğunu defalarca yineledi. Politikacılar ise İstanbul’un 2020 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmak için finalistlerden biri olduğuna, bunun da güveni arttırıp yeni bir yatırım dalgası çekeceğine dikkat çekti.

Ancak uluslararası yatırımcılar bir kez daha ülkenin borcunu finanse edip edemeyeceğini sorguluyor, ve Ankara’nın 2012’deki performansını bu kez de gösterebileceğinden şüphe ediliyor.

Türkiye’nin toplam dış borcu 2002’den bu yana neredeyse üç katına çıkarak 350 milyar dolara ulaştı. Bunun yarısından fazlasının bir yıl içinde geri ödenmesi ya da yenilenmesi gerekiyor. Bu da kısa vadeli borçların Türkiye’nin GSYH’sının dörtte birine denk olması, Brezilya ve Hindistan’dan ise iki ila üç kat fazla borcu olması anlamına geliyor.

Başçı, Türkiye’nin kısa vadeli borcunu para birimi rezervlerini kullanarak karşılamaya hazır olduğunun işaretini verdi. Ancak Ankara’nın döviz cephanesi, aralarında Güney Afrika, Endonezya, Hindistan ve Brezilya’nın da bulunduğu akranlarından çok daha düşük. Bu da liraya ağır bir satış gelmesi halinde TCMB’nin elinde daha da az para kalabileceği anlamına geliyor.

Ekonomistlere göre Türkiye’nin cari işlemler açığını finanse edememe riski yalnızca faiz oranlarının yükseltilip yatırımcıların yeniden ülkeye çekilmesiyle hafifletilebilir. Ancak Başçı, Temmuz’da yüzde 8,88 olan enflasyonun Ağustos’ta çok az yavaşlayarak yüzde 8,2 gelmesine rağmen, 27 Ağustos’ta yaptığı açıklamada faiz oranlarının yılsonuna kadar en fazla yüzde 7,75’te tutulacağını belirtti.

Standard Bank’ın gelişmekte olan piyasalar baş ekonomisti Tim Ash, “Türkiye finans boşluğunu dolduracak yeterli rezerve sahip değil. Faiz oranlarını yükseltmeli ve bunu hızlıca yapmalı,” dedi.

Altın, halı ve döviz satıcılarının yüzlerce yıldır birçok krizi atlatarak ticaret yaptığı Kapalı Çarşı’daki dükkan sahipleri de keskin bir durgunluğa hazırlanıyor. Ancak Türkiye’nin yeniden toparlanacağından da umutlular.

40 yıldan bu yana kuyumculuk yapan ve bu yıl satışların yüzde 20 düştüğünü gözlemleyen Mehmet Ali Yıldırımtürk, “Haziran’dan bu yana işler duruldu. Yalnızca Kapalı Çarşı’da değil, diğer sektörlerden konuştuğumuz arkadaşlarımız da aynı durumdalar,” dedi. Yıldırımtürk, “Ancak buna kriz diyemezsiniz, bu yalnızca uluslararası volatilitenin yerel pazar üzerindeki gölgesi. Biz çok daha kötü durumların üstesinden geldik.” şeklinde konuştu.

ZOR GÜNLER BEKLİYOR

Son olarak, hafta sonunda onca çabalara ve Başbakan Erdoğan’ın bizzat Buenos Aires’e kadar gitmesine karşın, 2020 Yaz Olimpiyatları’nın ev sahipliğinin alınamayışı ve Tokyo’ya kaptırılışı; KCK’nın ‘çekilmeyi durdurduklarını’ açıklaması, Türkiye’yi önümüzdeki dönemde zor günlerin beklediğini gösteren diğer veriler olarak karşımıza çıkıyor.